Tevhid, bir defa gerçekleştirildikten sonra bir daha asla bozulmayacak bir şey değildir. Kişi mü'min olabilmek için la ilahe illallah'ın şartlarını yerine getirmekle yükümlü olduğu gibi, mü'min olarak kalabilmek için de onu bozan şeylerden imtina edip kaçınmakla yükümlüdür. Bu da ancak, la ilahe illallah'ı bozan şeyleri bilmekle mümkün olur.

Tevhidin ve imanın geçerli ve makbül olabilmesi nasıl ki, i'tikad, söz ve amelin olmasına bağlıysa aynı şekilde Tevhid, bazı i'tikad, söz ve amellerle de bozulur. Kişi, bunlardan birisini işlediği zaman, kendisini Müslüman olarak hissetmeye, namaz kılıp oruç tutmaya ve kelime-i şehadet getirmeye devam etse bile İslam dini ile ilişkisini kesmiş, imanından sonra kafir olmuş olur.

La ilahe illallah'ı bozan şeylerin en bilinmeyen, en yaygın ve en tehlikeli olanları şu dokuz tanesidir. Onu bozup kişiyi İslam dininden çıkaracak diğer bütün i'tikad, söz ve ameller mutlaka bir yönden bu dokuz maddeye dahildir.

La ilahe ilallah'ı bozan şeylerin

Birincisi: Allah'a ortak koşmak yani, şirktir.

Allah'ın, tevbe etmeden ölenler için asla affetmeyeceği yegane günah şirktir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

إِنَّ اللّهَ لاَ يَغْفِرُ أَن يُشْرَكَ بِهِ وَيَغْفِرُ مَا دُونَ ذَلِكَ لِمَن يَشَاء وَمَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدِ افْتَرَى إِثْمًا عَظِيمًا

“Allah, kendisine şirk koşulmasını asla affetmez.Bunu dışındaki günahları ise dilediği kimse için affeder.” (Nisa, 46 ve 116)

 

Şirk koşan kimsenin, yaptığı bütün salih amelleri, hayır ve hasenatı boşa gider.

Yüce Allah şöyle buyurur:

وَلَقَدْ أُوحِيَ إِلَيْكَ وَإِلَى الَّذِينَ مِنْ قَبْلِكَ لَئِنْ أَشْرَكْتَ لَيَحْبَطَنَّ عَمَلُكَ وَلَتَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“Sana ve senden öncekilere de mutlaka şöyle vahyoldu: 'Eğer şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider ve hüsrana uğrayanlardan olursun.'”  (Zümer, 65)

Şirkten tevbe etmeden ölen kimseye, cennet haram edilmiştir. Ebedi olarak cehennemden çıkamaz.

Yüce Allah şöyle buyurur:

إِنَّهُ مَن يُشْرِكْ بِاللّهِ فَقَدْ حَرَّمَ اللّهُ عَلَيهِ الْجَنَّةَ وَمَأْوَاهُ النَّارُ وَمَا لِلظَّالِمِينَ مِنْ أَنصَارٍ

“Kim Allah'a şirk koşarsa Allah cenneti ona haram eder. Varacağı yer ateştir. Zalimler için hiçbir yardımcı da yoktur.” (Maide, 72)

Şirk: Allah ile beraber bir başkasına da ibadet ederek, onu bu ibadette Allah'a ortak etmektir. Ya da sadece Allah'a has olan veya sadece Allah'a has yapılması gereken şeylerde, Allah'tan başkasını O'na ortak etmek ve o başkasını Allah ile tesviye etmek/eşit seviyeye getirmek demektir.

Yüce Allah, kıyamet günü müşriklerin kendi ilahlarına şöyle sesleneceklerini haber verir.

تَاللَّهِ إِن كُنَّا لَفِي ضَلَالٍ مُّبِينٍ *إِذْ نُسَوِّيكُم بِرَبِّ الْعَالَمِينَ

“Vallahi biz apaçık sapıklık içindeymişiz. Sizi alemlerin Rabbi ile tesviye ettiğimizde.” (Şuara, 97-98)

Bu ortaklık ve tesviye etmenin, yani şirkin doğru tasavvur edilebilmesi, şu mukaddimelerin öğrenilmesine bağlıdır.

1- Müşrikler Allah'a O'nun varlığına ve birliğine, O'nun yegane yaratıcı, rızıklandırıcı ve alemin idarecisi olduğuna iman ediyor, sorulduğunda da bu inançlarını gizlemiyorlardı.

Yüce Allah şöyle buyurur:

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَهُمْ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ

“Onlara, kendilerini kim yaratmış diye soracak olsan, 'Elbette ki Allah!' diyecekler.” (Zuhruf, 87)

 

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ

“Onlara 'Gökleri ve yeri kim yarattı?' diye soracak olsan, elbette ki 'Onları, el-Aziz ve el-Alim olan (Allah) yarattı.' diyecekler.” (Zuhruf, 9; Lokman, 25; Zumer, 38)

 

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّنْ خَلَقَ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضَ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَ لَيَقُولُنَّ اللَّهُ فَأَنَّى يُؤْفَكُونَ

“Onlara 'Semavatı ve arzı yaratan, güneşi ve ayı hizmetinize sunan kimdir?' diye sorsan, elbette 'Allah'tır. Diyecekler.” (Ankebut, 61)

 

وَلَئِن سَأَلْتَهُم مَّن نَّزَّلَ مِنَ السَّمَاء مَاء فَأَحْيَا بِهِ الْأَرْضَ مِن بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللَّهُ

“Onlara 'Gökten su indirip ölümünden sonra yeryüzüne bununla hayat veren kimdir?' diye sorsan elbette 'Allah'tır' diyecekler.” (Ankebut, 63)

 

 

قُلْ مَن يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاء وَالأَرْضِ أَمَّن يَمْلِكُ السَّمْعَ والأَبْصَارَ وَمَن يُخْرِجُ الْحَيَّ مِنَ الْمَيِّتِ وَيُخْرِجُ الْمَيَّتَ مِنَ الْحَيِّ وَمَن يُدَبِّرُ الأَمْرَ فَسَيَقُولُونَ اللّهُ

“De ki: ' Sizi gökten ve yerden rızıklandıran kimdir? Ya kulaklara ve gözlere kim sahip? Ölüden diriyi, diriden ölüyü kim çıkarıyor? Kainatın bütün işlerini kim idare ediyor? Duraksamadan 'Allah' diyeceklerdir.”  (Yunus, 31)

Öyleyse ilahlarını Allah ile tesviye etmeleri yani şirkleri: Onları yaratma, rızıklandırma, alemi idare etme ve müstakil olarak zarar ve fayda vermede Allah'ın ortakları olarak kabul etmeleri değildi.

2- Peki neden onlara ibadet ediyorlardı?

Yüce Allah, müşriklerin ilahlarına ibadet etme gerekçelerini şu iki buyruğunda şöyle haber verir:

وَالَّذِينَ اتَّخَذُوا مِن دُونِهِ أَوْلِيَاء مَا نَعْبُدُهُمْ إِلَّا لِيُقَرِّبُونَا إِلَى اللَّهِ زُلْفَى

“Allah'ın dışında veliler edinenler ' Biz onlara yalnızca, bizi Allah'a daha çok yakınlaştırsınlar diye ibadet ediyoruz.'” (Zümer, 3)

وَيَعْبُدُونَ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَضُرُّهُمْ وَلاَ يَنفَعُهُمْ وَيَقُولُونَ هَؤُلاء شُفَعَاؤُنَا عِندَ

“Allah'ın dışında, kendilerine bir zarar ve fayda veremeyecek şeylere ibadet ediyorlar ve 'Bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir.' diyorlar.” (Yunus, 18)

 

Öyleyse müşriğin şirk koşmadaki yegane gerekçesi Allah'a yakınlaşmak ve Allah katında şefaatçiler edinmektir.

3- Peki onların kendilerini Allah'a yakınlaştıracağını, Allah katında kendilerine şefaat edeceklerini nereden çıkarmışlardı?

Allah'a yakınlaştırması ve O'nun katında şefaat etmesi istenen bir şeyin, öncelikle kendisinin O'na yakın olması gerekir ki, iddia edilen yakınlaştırmayı ve ümid edilen şefaati gerçekleştirebilsin.

Yüce Allah, onların ibadet ettiği ilahların peygamberler, salihler, veliler ve melekler gibi Allah'a yakın veya yakınlaşma arzusunda olan kimseler olduklarını ifade ederek şöyle buyurur:

أُولَئِكَ الَّذِينَ يَدْعُونَ يَبْتَغُونَ إِلَى رَبِّهِمُ الْوَسِيلَةَ أَيُّهُمْ أَقْرَبُ وَيَرْجُونَ رَحْمَتَهُ وَيَخَافُونَ عَذَابَهُ إِنَّ عَذَابَ رَبِّكَ كَانَ مَحْذُورًا

“Onların dua ve ibadet ettiği bu kimselerin bizatihi kendileri, acaba hangisi daha yakın olacak diye, Rabblerine bir vesile isteyen O'nun rahmetini ümid edip azabından korkan kimselerdir.” (İsra, 57)

 

وَقَالُوا لَا تَذَرُنَّ آلِهَتَكُمْ وَلَا تَذَرُنَّ وَدًّا وَلَا سُوَاعًا وَلَا يَغُوثَ وَيَعُوقَ وَنَسْرًا

“Dediler ki: Sakın ilahlarınızı bırakmayın! Sakın ha! Vedd'i, Suva'yı, Yeğus'u, Yeuk'u ve Nesr'i terketmeyin.” (Nuh, 23)

 

İbn-i Abbas radıyallahu anhuma şöyle der:

أسماء رجال صالحين من قوم نوح، فلما هلكوا أوحى الشيطان إلى قومهم أن انصبوا إلى مجالسهم التي كانوا يجلسون فيها انصابا وسموها بأسمائهم، ففعلوا، ولم تعبد حتى إذا هلك اولئك ونسي العلم، عُبدت

“Bunlar, Nuh'un kavmindeki salih insanların isimleriydi. Onlar ölünce, şeytan kavimlerine, onların oturdukları yerlere anıtlar dikip bu anıtlara o salihlerin isimlerini vermelerini telkin etti. Onlar da böyle yaptılar. İlk zamanlarda bunlara ibadet eden olmadı. Sonra nesil değişip ilim unutulunca, onlara ibadet edilmeye başlandı.” (Buhari)

 

أَفَرَأَيْتُمُ اللَّاتَ وَالْعُزَّى

“Gördünüz mü Lat ve Uzza'yı?”  (Necm, 19)

 

İbn-i Abbas radıyallahu anhuma şöyle der:

كان اللات رجلا يلتّ سويق الحاج

“Lat, hacılara sevik pişiren bir adamdı.” (Buhari)

 

Öyleyse müşriklerin, kendilerini Allah'a yaklaştıracaklarını ve Allah katında kendilerine şefaat edeceklerine umarak ibadet ettiği ilahlar; veliler, salihler ve nebiler ile onların mezarları üzerine kurulu olan anıt ve türbeler veya onları temsil eden sembollerdir.

4-Peki müşrikler ne yaparak onlara da ibadet etmiş oluyorlardı?

Yüce Allah onların ilahlarına nasıl ibadet ettiğini, bundan nehyederek şöyle haber verir:

أَمَّن يُجِيبُ الْمُضْطَرَّ إِذَا دَعَاهُ وَيَكْشِفُ السُّوءَ وَيَجْعَلُكُمْ خُلَفَاء الْأَرْضِ أَإِلَهٌ مَّعَ اللَّهِ

“Dua ettiği zaman, darda kalmışa icabet edip onun sıkıntısını gideren ve sizi yeryüzünün halifeleri yapan kimdir? Allah ile beraber başka bir ilah mı?”  (Neml, 62)

 

قُلِ ادْعُوا الَّذِينَ زَعَمْتُم مِّن دُونِ اللَّهِ لَا يَمْلِكُونَ مِثْقَالَ ذَرَّةٍ فِي السَّمَاوَاتِ وَلَا فِي الْأَرْضِ وَمَا لَهُمْ فِيهِمَا مِن شِرْكٍ وَمَا لَهُ مِنْهُم مِّن ظَهِيرٍ *وَلَا تَنفَعُ الشَّفَاعَةُ عِندَهُ إِلَّا لِمَنْ أَذِنَ لَهُ

“De ki: Allah'ın dışında, iddia ettiğiniz o kimselere yalvarın bakalım. Onlar ne göklerde, ne de yerde zerre miktarı bir şeye sahiptirler. Göklerde ve yerde ne bir ortaklıkları vardır, ne de Allah'ın onlardan bir yardımcısı vardır. İzin verdikleri müstesna, O'nun katında şefaat de fayda vermez.” (Sebe, 22-23)

 

 

وَالَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِهِ مَا يَمْلِكُونَ مِن قِطْمِيرٍ *إِن تَدْعُوهُمْ لَا يَسْمَعُوا دُعَاءكُمْ وَلَوْ سَمِعُوا مَا اسْتَجَابُوا لَكُمْ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يَكْفُرُونَ بِشِرْكِكُمْ

“O'nun dışında yalvardıklarınız bir hurma çekirdeğinin zarına bile malik değiller. Onlara yalvarsanız duanızı işitmezler. Diyelim ki işittiler, size icabet edemezler. Kıyamet günü de şirkinizi inkar ederler.” (Fatır, 13-14)

وَمَنْ أَضَلُّ مِمَّن يَدْعُو مِن دُونِ اللَّهِ مَن لَّا يَسْتَجِيبُ لَهُ إِلَى يَومِ الْقِيَامَةِ وَهُمْ عَن دُعَائِهِمْ غَافِلُونَ

“Allah'ın dışında, kıyamet gününe dek kendisine icabet edemeyecek, onların dua ettiğinin farkında bile olmayan kimselere yalvarandan daha sapık kim olabilir?” (Ahkaf, 5)

 

قُلْ أَفَرَأَيْتُم مَّا تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ إِنْ أَرَادَنِيَ اللَّهُ بِضُرٍّ هَلْ هُنَّ كَاشِفَاتُ ضُرِّهِ أَوْ أَرَادَنِي بِرَحْمَةٍ هَلْ هُنَّ مُمْسِكَاتُ رَحْمَتِهِ

“De ki: Allah'ın dışında dua ettiklerinize bir bakın bakalım! Allah bana bir zarar vermeyi dilese, bu zararı onlar mı giderecek? Veya bana rahmet etmeyi istese, rahmetime onlar mı mani olacak?”  (Zümer, 38)

وَلاَ تَدْعُ مِن دُونِ اللّهِ مَا لاَ يَنفَعُكَ وَلاَ يَضُرُّكَ فَإِن فَعَلْتَ فَإِنَّكَ إِذًا مِّنَ الظَّالِمِينَ *وَإِن يَمْسَسْكَ اللّهُ بِضُرٍّ فَلاَ كَاشِفَ لَهُ إِلاَّ هُوَ وَإِن يُرِدْكَ بِخَيْرٍ فَلاَ رَآدَّ لِفَضْلِهِ

“Allah'ın dışında, sana fayda ve zarar veremeyecek şeylere dua etme! Böyle yaparsan zalimlerden olursun. Allah sana bir zarar dokundurursa, bunu O'ndan başkası kaldıramaz. Sana bir hayır dilerse, O'nun fazlını kimse geri çeviremez.” (Yunus, 106-107)

 

Öyleyse müşrikler, kendilerini Allah'a yaklaştıracak ve Allah katında kendilerine şefaat edecek gerekçesiyle ibadet ettikleri, aslında salihler ve veliler olan ilahlarına; dua ederek, onlara yalvararak, sıkıntılarının giderilmesi için onlardan medet isteyerek ve bunlar dışında kurban kesme, adak adama gibi ibadet çeşitleriyle ibadet ediyorlardı.

 

5- Peki sadece o ilahlara mı yalvarıyorlardı? Kendilerini de ilahlarını da yarattığına inandıkları Allah'a hiç mi yalvarmıyor.O'na hiç mi ibadet etmiyorlardı?

Yüce Allah şöyle buyurur:

فَإِذَا رَكِبُوا فِي الْفُلْكِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الدِّينَ فَلَمَّا نَجَّاهُمْ إِلَى الْبَرِّ إِذَا هُمْ يُشْرِكُونَ

“Gemiye bindikleri zaman, dini Allah'a halis kılarak/ihsaslı bir şekilde sadece O'na yalvarırlar. Onları kurtarıp karaya çıkarınca, bir de bakmışsın ki şirk koşuyorlar.” (Ankebut, 65)

 

وَإِذَا مَسَّكُمُ الْضُّرُّ فِي الْبَحْرِ ضَلَّ مَن تَدْعُونَ إِلاَّ إِيَّاهُ فَلَمَّا نَجَّاكُمْ إِلَى الْبَرِّ أَعْرَضْتُمْ

“Denizde dara düştüğünüzde, O'ndan başka bütün yalvardıklarınız kaybolup gider. O sizi sağ salim karaya çıkarınca hemen yüz çevirirsiniz.” (İsra, 67)

 

وَإِذَا غَشِيَهُم مَّوْجٌ كَالظُّلَلِ دَعَوُا اللَّهَ مُخْلِصِينَ لَهُ الد

“Dağlar gibi dalgalar kendilerini kuşattığında, dini yalnızca O'na halis kılarak/ihlasla Allah'a yalvarırlar.” (Lokman, 32)

 

Öyleyse müşrikler, normal zamanlarda hem Allah'a hemde ilahlarına yalvarıp şirk koşarken, sıkıntı ve darlık anlarında Allah'ı tevhid ediyorlardı.

Bu meseleleri öğrendikten sonra şirki ve müşriki şöyle tasavvur edebiliriz.

Müşrik, Allahın varlığına, birliğine ve tek yaratıcı olduğuna inanan inançlı birisidir.

İnandığı rabbine yakınlaşmayı isteyen ve O'nun yanında şefaati uman dindar birisidir.

O'na yakınlaşmak için sebepler ve vesileler ararken yolunu sapıtmış, O'nun dostlarına ve velilerine yalvarır ve yakınlaşırsa, onlar da kendisini rabbine yakınlaştırır sanan dini gayret sahibi cahil birisidir.

Öyleyse şirk, her kim ve her ne olursa olsun Allah'ın dışında bir başkasına dua etmek, yalvarmak, medet istemek, sığınmak, adak adamak, kurban kesmek ve bunlar dışında herhangi bir ibadeti yaparak o başkasını Allah ile bu ibadetlerde tesviye etmek demektir.

Bu ibadetlerden herhangi birisini, -adını ne koyarsa koysun- Allah'tan başkasına da yapan kişi, kendisine risalet ister ulaşmış, ister ulaşmamış olsun, hüccet; ister ikame edilmiş olsun, ister edilmemiş olsun, ister alim ister cahil olsun, isterse kendisini müslüman görüp namaz kılsın, zekat versin, oruç tutsun ve la ilahe illallah desin, müşriktir. Allah'tan başkasına ibadet edenin, hiçbir hal ve durumda Müslüman olması söz konusu değildir.

La ilahe illallah'ı bozan şeylerin

İkincisi: Müşrikleri tekfir etmemek veya onların kafir olduklarında şüphe etmek ya da onların yollarını da doğru görmektir.

Tekfir, bir kişi veya bir zümrenin kafir olduğuna hükmetmektir.

Tekfir, zannedildiğinin aksine mutlak olarak kınanmış, kötü ve münker bir şey olmayıp, dinin asıllarından bir asıldır. Tekfir olmadan tefrik olmaz, tevhid şirkten, mümin müşrikten ayırt edilemez.

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, sabah ve akşam namazlarının sünneti ile vitir namazında Kafirun ve İhlas surelerini okur, Kafirun suresinde Allah'tan başkasına ibadet edenlerin kafir olduğunu ilan ederek şirkten ve müşriklerden beraatini ilan eder, ihlas suresiyle de ibadeti Allah'a halis kıldığını beyan ederdi. “Ey kafirler, ben sizin ibadet ettiklerinize ibadet etmem(Kafirun, 1) diyerek la ilahe illallah'ın ilk ruknü olan nefyi, “O Allah birdir” (İhlas, 1 ) diyerek ikinci ruknü olan isbatı ifade ederek tevhidi yenilerdi. Bunu da sabah, akşam ve gece olarak günde üç defa tekrar ederdi.

Allah'ın ve Rasulünün tekfir ettiği müşrikleri tekfir etmeyen, Allah'ı ve Rasulünü tekzib edip yalanladığı için kafir olur.

Eğer müşrikleri tekfir etmemesi, şirkin kişiyi dinden çıkaran bir şey olduğunu bilmemesinden veya kabul etmemesinden kaynaklanıyor, yani şirki tekfir etmiyor ise, ya da şirki inkar etmeden de Müslüman olunabileceğini zannediyor ise, bu kişi tağutu inkar etmediği için henüz kendisi İslam dinine girmemiştir.

Şirki tekfir ettiği ve şirkin kişiyi İslam'dan çıkaracağını kabul ettiği halde, cehalet özrü, hüccet ikamesi ve benzeri bir şüphe sebebiyle muayyen bir şahsın tekfirinde duraksayan kimse ise bu maddeye dahil değildir. Şirki ve genel olarak müşrikleri tekfir eden tağutu inkar etmiş olur.

La ilahe illallah'ı bozan şeylerin

Üçüncüsü: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'den başka birisinin yolunun onun yolundan daha doğru veya bir başkasının hükümlerini O'nun hükmünden daha güzel görmektir.

İnsanların yaptığı şeriata muhalif beşeri kanunları ve yazıya dökülmemiş töreleri; İslam'a tümüyle zıt olan laiklik, demokrasi, sosyalizm vb. Dünya görüşlerini, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in yolundan ve O'nun getirdiklerinden daha doğru görmek veya bunlarla hükmedip bunları benimsemeyi ona eşit tutmak ya da O'nun getirdiklerini daha doğru ve daha güzel bulmakla beraber bu kanun ve törelerle hükmetmeyi ve başka bir dünya görüşü ve değer yargısı benimsemeyi normal, sıradan, mübah ve caiz görmek, la ilahe illallah'ı bozup kişiyi İslam dininden çıkarır.

Hırsızın elini kesme, zina edeni taşlayarak öldürme veya yüz sopa atma gibi şer'i cezaların ya da erkeğin çok evlilik yapması, kadının mirastan yarı hisse alması gibi hükümlerin bu zamanda geçerli olmayacağını, bunların haksızlık, ilkellik ve çağdışılık olduğunu söylemek de buna dahildir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

 

أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ

“Yoksa cahiliyye hükümlerini mi istiyorlar? İyice bilen bir toplum için kimdir hükmü Allah'tan daha güzel olan?” (Maide, 50)

 

وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أَنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْكَافِرُونَ

“Allah'ın indirdikleriyle hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir.” (Maide, 44)

 

وَمَن يَبْتَغِ غَيْرَ الإِسْلاَمِ دِينًا فَلَن يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الآخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ

“Kim İslam'dan başka bir din isterse, bu kendisinden kabul edilmeyecektir.O kişi ahirette de hüsrana uğrayanlardan olacaktır.” (Al-i İmran, 85)

 

İslam, tevhid ile Allah'a teslim olmak, boyun eğerek O'na itaat etmek, şirkten ve şirk ehlinden beri olmaktır.

 

La ilahe illallah'ı bozan şeylerin

Dördüncüsü: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in getirdiklerinden herhangi bir şeye buğzetmek, onu kötü ve çirkin görmektir. Böyle gören kişi onlarla amel etse bile la ilahe illallah'ını bozmuş ve İslam dininden çıkmış olur.

Yüce Allah şöyle buyurur:

وَالَّذِينَ كَفَرُوا فَتَعْسًا لَّهُمْ وَأَضَلَّ أَعْمَالَهُمْ  *ذَلِكَ بِأَنَّهُمْ كَرِهُوا مَا أَنزَلَ اللَّهُ فَأَحْبَطَ أَعْمَالَهُمْ

“Kafirler ise, -helak olasıcalar-, (Allah) onların amellerini boşa çıkarmıştır. Bu, onların, Allah'ın indirdiklerinden hoşlanmamaları sebebiyledir ki, (Allah da) onların amellerini boşa çıkarmıştır.” (Muhammed, 8-9)

 

La ilahe illallah'ı bozan şeylerin

Beşincisi: Allah ile, O'nun peygamberi ile kitabı veya dini ile, dininin emirleri ve yasakları ile, cennet ve cehennem ile alay etmek, bunları mizah ve eğlence konusu yapmaktır.

Yüce Allah şöyle buyurur:

لاَ تَعْتَذِرُواْ قَدْ كَفَرْتُم بَعْدَ إِيمَانِكُمْلَيَقُولُنَّ إِنَّمَا كُنَّا نَخُوضُ وَنَلْعَبُ قُلْ أَبِاللّهِ وَآيَاتِهِ وَرَسُولِهِ كُنتُمْ تَسْتَهْزِؤُونَ

“Derler ki: 'Biz yalnızca dalmış eğleniyorduk.' De ki: Allah ile, O'nun ayetleriyle ve Rasulüyle mi alay ediyordunuz? Hiç mazeret beyan etmeyin, imanınızdan sonra kesinlikle kafir oldunuz.” (Tevbe, 65-66)

 

وَقَدْ نَزَّلَ عَلَيْكُمْ فِي الْكِتَابِ أَنْ إِذَا سَمِعْتُمْ آيَاتِ اللّهِ يُكَفَرُ بِهَا وَيُسْتَهْزَأُ بِهَا فَلاَ تَقْعُدُواْ مَعَهُمْ حَتَّى يَخُوضُواْ فِي حَدِيثٍ غَيْرِهِ إِنَّكُمْ إِذًا مِّثْلُهُمْ إِنَّ اللّهَ جَامِعُ الْمُنَافِقِينَ وَالْكَافِرِينَ فِي جَهَنَّمَ جَمِيعًا

“Kitapta size şöyle indirildi: Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, başka bir söze geçinceye kadar onlarla beraber oturmayın. Eğer böyle yapmaz da (onlarla oturmaya devam ederseniz) siz de o zaman onlar gibisiniz. Allah bütün kafirleri ve münafıkları cehennemde toplayaaktır.” (Nisa, 140)

 

İster vacib ister müstehab olsun Nebi sallallahu aleyhi ve sellem'in sünnetleriyle, bu sünnetleri tatbik ettiği için onların ehliyle alay etmek, sakalla, paçaların kısa olmasıyla ve peçeyle dalga geçmek de buna dahildir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

إِنَّ الَّذِينَ أَجْرَمُوا كَانُواْ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا يَضْحَكُونَ * وَإِذَا مَرُّواْ بِهِمْ يَتَغَامَزُونَ* وَإِذَا انقَلَبُواْ إِلَى أَهْلِهِمُ انقَلَبُواْ فَكِهِينَ* وَإِذَا رَأَوْهُمْ قَالُوا إِنَّ هَؤُلَاء لَضَالُّونَ* وَمَا أُرْسِلُوا عَلَيْهِمْ حَافِظِينَ* فَالْيَوْمَ الَّذِينَ آمَنُواْ مِنَ الْكُفَّارِ يَضْحَكُونَ* عَلَى الْأَرَائِكِ يَنظُرُونَ* هَلْ ثُوِّبَ الْكُفَّارُ مَا كَانُوا يَفْعَلُونَ

“O mücrimler, müminlere gülerlerdi. Onlarla karşılaştıklarında kaş göz ederek dalga geçerlerdi. Ailelerinin yanına döndüklerinde keyifle dönerlerdi. Onları gördüklerinde, 'bunlar şaşırmış ya hu' derlerdi. Halbuki onların üzerine denetleyici olarak gönderilmemişlerdi. İşte bu gün de müminler koltuklar üzerinde bakınır ve kafirlere gülerler. Kafirler yaptıklarının cezasını bulurlarmıymış? (Mutaffifin, 29-36)

 

La ilahe ilahe illallah'ı bozan şeylerin

Altıncısı: Sihirdir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

وَمَا كَفَرَ سُلَيْمَانُ وَلَكِنَّ الشَّيْاطِينَ كَفَرُواْ يُعَلِّمُونَ النَّاسَ السِّحْرَ

“Süleyman kafir olmadı, ancak şeytanlar kafir oldular. İnsanlara sihri öğretiyorlardı.” (Bakara, 102)

Yani sihir öğretmek küfürdür.

 

وَمَا يُعَلِّمَانِ مِنْ أَحَدٍ حَتَّى يَقُولاَ إِنَّمَا نَحْنُ فِتْنَةٌ فَلاَ تَكْفُرْ

“Onlar, 'Biz bir imtihanız, sakın kafir olma!' demedikçe kimseye öğretmezlerdi.” (Bakara, 102)

Yani sihir öğrenmek küfürdür.

وَلَقَدْ عَلِمُواْ لَمَنِ اشْتَرَاهُ مَا لَهُ فِي الآخِرَةِ مِنْ خَلاَقٍ

“Onu satın alanların ahirette hiçbir nasibi olmadığını biliyorlardı.” (Bakara, 102)

 

Yani sihri öğrenmek, öğretmek, yapmak ve yaptırmak küfürdür. Kişi bunlarla la ilahe illallah'ını bozup, İslam dininden çıkar.

 

La ilahe ilallah'ı bozan şeylerin

Yedincisi: Müşrikleri dost edinmek ve müminlere karşı onlara destek olmaktır.

Yüce Allah şöyle buyurur:

وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ

“Sizde kim onları dost edinirse, o da onlardandır.” (Maide, 51)

 

La ilahe illallah'ı bozan şeylerin;

Sekizincisi:Dindeki mertebeleri ne olursa olsun bazı insanların Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in şeriatının dışına çıkabileceğini, onların diğer sıradan insanlar gibi şeriatın kurallarına uyma zorunda olmadıklarını kabul etmektedir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

قُلْ يَا أَيُّهَا النَّاسُ إِنِّي رَسُولُ اللّهِ إِلَيْكُمْ جَمِيعًا

“De ki: Ey insanlar! Ben Allah'ın hepinize gönderilmiş bir Rasulüyüm.” (A'raf, 158)

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem de şöyle buyurur:

والذي نفسي بيده لو أن موسى عليه السلام كان حيّا ما وسعه إلا أن يتبعني

“Allah'a yemin olsun ki, Musa eğer yaşıyor olsaydı, bana uymaktan başka bir seçeneği olamazdı.” (Ahmed)

 

Şeriatın emir ve yasaklarını çiğneyerek küfür ve şirk sözleri söyleyen tasavvuf büyüklerinin, müzik aletleriyle raks ederek Allah'a ibadet ettiğini iddia eden zındıkların necasetten temizlenmeyi bile akledemeyen mecnunların ve saz çalıp türkü söyleyen aşıkların Allah'ın veli kulları olduklarına veya bunları yapmayla beraber veli olabileceklerine inanmak da buna dahildir.

La ilahe illallah'ı bozan şeylerin

Dokuzuncusu: Din ile ilgilenmeyip, onun aslını öğrenip yaşamayı umursamayarak, Allah'ın dininden yüz çevirmektir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن ذُكِّرَ بِآيَاتِ رَبِّهِ ثُمَّ أَعْرَضَ عَنْهَا إِنَّا مِنَ الْمُجْرِمِينَ مُنتَقِمُونَ

“Kendisine rabbinin ayetleri hatırlatılıp da sonra bunlardan yüz çevirenden daha zalim kim vardır. Muhakkak ki biz, mücrimlerden intikam alacağız.” (Secde, 22)

 

La ilahe illallah'ı bozan bu şeylerde, bunları şaka veya ciddi olarak ya da korkarak veya elde etmek istediği bir şey uğruna işleyenler arasında bir fark yoktur. Bunlardan birisini işleme konusunda tek geçerli mazeret, mu'teber olan ikrah, yani zorlamadır.

Yüce Allah şöyle buyurur:

مَن كَفَرَ بِاللّهِ مِن بَعْدِ إيمَانِهِ إِلاَّ مَنْ أُكْرِهَ وَقَلْبُهُ مُطْمَئِنٌّ بِالإِيمَانِ وَلَكِن مَّن شَرَحَ بِالْكُفْرِ صَدْرًا فَعَلَيْهِمْ غَضَبٌ مِّنَ اللّهِ وَلَهُمْ عَذَابٌ عَظِيمٌ

“Sadece kalbi imanla mutmain olduğu halde ikrah altında olanlar hariç, kim imanından sonra kafir olur ve göğsünü küfre açarsa, onlara karşı Allah'tan bir öfke ve onlar için büyük bir azab vardır.”  (Nahl, 106)

 

Ayette küfür sözü söyleyen veya küfür ameli işleyenler iki kısıma ayrılmıştır.

Birincisi: Bunu ikrah altında yapanlar. Bunlar, kalpleri imanla mutmain olma şartıyla mazurdurlar.

İkincisi: Bu küfür sözleri ve amellerini ikrah dışında herhangi başka bir sebeple yapanlar. Bunlar ister şaka ister ciddi olsun, ister korkarak ister bir beklentiyle olsun, bu söylediklerine ve yaptıklarına kalpleriyle ister i'tikad etsin isterse etmesinler, bu ayetin nassına göre göğüslerini küfre açmış ve imanlarından sonra kafir olmuş olurlar.

Kalpteki i'tikadda ise, ikrah dahil hiçbir şey mazeret olmaz.