La ilahe illallah'ın tahkiki; kişinin dinini her türlü şirk, bidat ve ma'siyet şaibesinden arındırıp, tevhid, sünnet ve taat üzerinde istikamet üzere olmasıdır.

La ilahe illallah'ın aslı, yani hiçbir şeyi O'na ortak etmeden sadece Allah'a ibadet etmek yerine getirildikten sonra bunun tahkik edilmesi iki mertebedir.

La ilahe illallah'ı tahkik etmenin birinci mertebesi;vacib olan tahkiktir.

Vacib olan tahkik dört şeyi terketmeyle gerçekleşir:

1-Küçük şirki terk etmek. Büyük şirki terketmek ise la ilahe illallah'ın tahkiki ile değil, aslı ile ilgilidir.

2-Bid'atleri terk etmek

3-Vaciblerde gevşekliği terk etmek,

4-Günahlara ısrar etmeyi terk etme.

Yüce Allah şöyle buyurur:

إِنَّ الَّذِينَ قَالُوا رَبُّنَا اللَّهُ ثُمَّ اسْتَقَامُوا فَلَا خَوْفٌ عَلَيْهِمْ وَلَا هُمْ يَحْزَنُونَ* أُوْلَئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ خَالِدِينَ فِيهَا جَزَاء بِمَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

"Rabbimiz Allah'tır deyip sonra istikamet üzere olanlar için bir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklar. Onlar yaptıklarına karşılık içinde ebedi kalacakları cennetin halkıdır." (Ahkaf, 13-14)

 

"Rabbimiz Allah'tır" demek, la ilahe illallah'ın aslını gerçekleştirmek, yani hiçbir şeyi O'na ortak etmeden sadece Allah'a ibadet etmektir.

"İstikamet üzere olmak" da vacibleri yerine getirip haramları terk etmektir.

Tevhid'in aslını yerine getirdikten sonra, küçük şirki, bidatleri ve günahlara ısrar etmeyi de terkeden kişi, la ilahe illallah'ın vacib olan tahkikini yerine getirmiş olur.

La ilahe illallah'ı tahkik etmenin ikinci mertebesi müstehab olan tahkikidir.

Müstehab olan tahkik de şu dört şeyi terk etmeyle gerçekleşir.

1-Mekruhları terk etmek

2-Şüpheli şeyleri terk etmek

3-Fuzüli mübahları terk etmek

4-Allah'tan başkasından istemeyi terk etmek

Tevhid'in aslını yerine getirdikten sonra, küçük şirki, bidatleri ve günahlara ısrar etmeyi terkedip, La ilahe illallah'ın vacib olan tahkikini gerçekleştiren kişi, mekruhları, şüpheli şeyleri, fuzüli mübahları ve Allah'tan başkasından istemeyi de terkederse, la ilahe illallah'ın müstehab olan tahkikini de yerine getirmiş olur.

Bunun hakikati, sevgi, korku ve ümitle ruhun sadece Yüce Allah'a yönelmesi ve ihlas, tazim ve zillet ile sadece O'na ibadet etmesidir. Kalbin Allah'tan başkasına teveccüh, itimad ve tealluk etmemesi, O'ndan başkasına korku ve ümit beslememesidir.O'ndan başkasından bir istek ve beklenti içinde olmaması O'ndan başkasını irade etmemesidir.

Sevdiği zaman Allah için sevmesi, buğzettiği zaman Allah için buğzetmesi, sevindiğinde 

O'nun için sevinip, öfkelendiğinde O'nun için öfkelenmesidir. O'nun için alması, O'nun için vermesi ve O'nun için men etmesidir.

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurur:

 

من أحب لله وأبغض لله وأعطى لله ومنع لله فقد استكمل الإيمان

"Kim Allah için sever, Allah için nefret eder, Allah için verir ve Allah için alıkoyarsa imanı tamamlamış olur."  (Ebu Davud, Tirmizi)

 

Konuşursa O'nun için konuşur, susarsa O'nun için susar, kıpırdarsa O'nun için kıpırdar.

Saadet ve mutluluğun en büyüğünü O'nu anmakta, şekavet ve bedbahtlığın en büyüğünü de O'ndan gafil kalmakta görür.

O'nu sadece lütuf, ihsan ve in'am ile bilirken, kendini sadece taksir, isyan ve nankörlükle tanır. Her nimeti O'nun kereminden ve fazlından bilip, her nikmeti kendi günahlarından ve O'nun adaletinden sayar.

O'nun emirlerinde kulluğunu bilip imtisal eder. Verdiği nimetlerinde kulluğunu bilip şükreder. Musibetlerinde kulluğunu bilip sabreder. Kusurlarında kulluğunu bilip istiğfar eder.

Alnının her daim O'nun elinde olduğunu, üzerinde O’nun hükümlerinin geçtiğini görüp, kendisi için her ne takdir etmişse ya lütfundan ya adlinden diyerek kulluğunu yaşar.

 

İmam Muhammed bin Süleyman et-Temimi Kitabu't-Tevhid de şöyle der:

Tevhidi tahkik eden, hesapsız cennete girer.