Yüce Rabbimiz, bizleri abes yere, yani boşu boşuna yaratmamıştır.

Yüce Allah şöyle buyurur:

أَفَحَسِبْتُمْ أَنَّمَا خَلَقْنَاكُمْ عَبَثًا وَأَنَّكُمْ إِلَيْنَا لَا تُرْجَعُونَ

“Yoksa sizi, abes yere yarattığımızı ve bize geri döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?”

(Mu'minun, 115)

Bizleri, emir ve yasaklara muhatap ve sorumlu olmayan başıboş varlıklar olarak bırakmamıştır.

Yüce Allah şöyle buyurur:

أَيَحْسَبُ الْإِنسَانُ أَن يُتْرَكَ سُدًى

“Yoksa insan, başıboş bırakıldığını mı sanır?”  

(Kıyamet, 36)

 

Bizleri, başka bir şey için değil sadece kendisine ibadet edelim diye yaratmıştır.

Yüce Allah şöyle buyurur:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Cinleri ve insanları, başka bir şey için değil sadece bana ibadet etsinler diye yarattım.”

(Zariyat, 56)

 

Bize, O'nun ayetlerini okuyan, bizi arındıran Kitab'ı ve Hikmet'i öğreten ve bize bilmediklerimizi öğreten bir Rasul göndermiştir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ

“Andolsun ki Allah, kendi içlerinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara Kitab ve Hikmet'i öğreten bir Rasul gönderme ile mü'minlere lütufta bulunmuştur. Halbuki onlar bundan önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.”

(Al-i İmran, 164)

 

Rabbimizin, bize ve kıyamete kadar bütün insanlığa gönderdiği Rasul, Abdullah oğlu Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'dir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ

“Muhammed Allah'ın Rasuludur.”

(Fetih, 29)

 

 

 

 

O'ndan sonra ne bir Rasul gelecektir ne de bir Nebi.

Yüce Allah şöyle buyurur:

مَّا كَانَ مُحَمَّدٌ أَبَا أَحَدٍ مِّن رِّجَالِكُمْ وَلَكِن رَّسُولَ اللَّهِ وَخَاتَمَ النَّبِيِّينَ

“Muhammed aranızdaki adamlardan birisinin babası değildir. Fakat o, Allah'ın Rasulü ve nebilerin sonuncusudur.”

(Ahzab, 40)

 

Allah'ın Rasulü Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e tabi olan, ebedi kurtuluşa erer. O'na uymayıp karşı gelen ise ebediyyen helak olur.

Yüce Allah şöyle buyurur:

قُلْ إِن كُنتُمْ تُحِبُّونَ اللّهَ فَاتَّبِعُونِي يُحْبِبْكُمُ اللّهُ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ وَاللّهُ غَفُورٌ رَّحِيمٌ * قُلْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَالرَّسُولَ فإِن تَوَلَّوْاْ فَإِنَّ اللّهَ لاَ يُحِبُّ الْكَافِرِينَ

“De ki, eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah, bağışlayan Gafur ve merhamet eden Rahim'dir. De ki: Allah’a ve Rasul’e itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse Allah kafirleri sevmez. “  

(Al-i İmran, 31-32)

 

Yüce Rabbimiz, biz kullarına bir emir verdiğinde o emir ile alakalı üzerimize şu yedi mertebe vacib olur.

Birincisi: O emri öğrenmek.

İkincisi: O emredilen şeyi sevmek.

Üçüncüsü: O emri yerine getirmeye azmetmek.

Dördüncüsü: O emri yerine getirmek.

Beşincisi: O emri yerine getirirken şu iki şarta uygun olmasına dikkat etmek:

1-İhlas: Yani Allah'a halis olması.

2-Mutabaat: Yani, Rasul'un sünnetine uygun olması,

Altıncısı: O emri yerine getirdikten sonra, yapılan ameli boşa çıkaracak işlerden sakınmak,

Yedincisi: O emri yerine getirmede sebat edip devamlı olmak.

 

Yüce Rabbimizin, bütün rasuller ve bizim rasulümüz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem vasıtasıyla kullarına buyurduğu en büyük emir, la ilahe illallah kelimesi ile ifade edilen tevhiddir.

Yüce Allah şöyle buyurur:

وَلَقَدْ بَعَثْنَا فِي كُلِّ أُمَّةٍ رَّسُولاً أَنِ اعْبُدُواْ اللّهَ وَاجْتَنِبُواْ الطَّاغُوتَ

“Andolsun ki biz, her ümmete 'Allah'a ibadet edin ve tağuttan kaçının' diye bir Rasul gönderdik”  

(Nahl, 36)